| Günümüz şartlarıyla yaşam çok hızlı değişti. Bu değişimden en çok etkilenen ise aileler oldu. Bireyselleşme ile ataerkil aile yapısının yıkılması ve demokratik aile sistemine geçiş ile aile bireylerinin eşit ilişki içinde olması en çok çocukları olumsuz yönde etkiledi. Yeni aile yapılanması ile çocuklar anne ve babaları ile arkadaş ilişkisi içinde oldukları için, çocuk kendi istek ve arzularını kendi belirlemeye başlar. Ebeveynler, bu istek ve arzuları şekillendirmez, gerektiği yerde sınırlandırmaz ise çocuklar bir takım problemlerle karşı karşıya kalabilir.
Daha geniş bir pencereden bakarsak, çocuklara kuralları, doğruyu, yanlışları ve bunun doğuracağı sonuçları öğreten anne ve babadır. Yetişkinlere ise kurallar koyan sınırlar getiren bazı kurumsal mekanizmalar vardır. Devlet tarafından uygulanan, adalet sistemi, hukuk sistemi dediğimiz yargı mekanizmaları vardır. Aslında daireyi daha da büyütürsek, bütün kainat için yazılmış, toplumsal kuralları, insanın temel hak ve hürriyetini içinde barındıran bir adalet sistemi oluşturulmuştur. Kısacası yetişkin bireyler için sınırları ve kuralları belirleyen kurumsal mekanizmalar varken, çocuklar için bu mekanizmaların yerini dolduracak yapı taşları anne ve babadır ve aynı zamanda onların tutumlarıdır.
Eğer bu mekanizmalar doğru çalışmaz ise yetişkin bireylerin suç işleme, kontrolsüz davranma veya başkalarının haklarını tanımada sıkıntı çektiklerini görebiliriz. Çocuklar için ise bu sınırları çizen, oto kontrolü sağlamaya yardımcı olan, temel güven duygusunu, paylaşmayı ve başkalarının haklarına saygı göstermeyi öğreten anne babadır. Eğer ebeveynler çocuklarının tutum ve davranışlarını kontrol etmeyi güvenli bir şekilde öğretmez ise çocuğun hayata uyumu o derece zor olmaktadır. Çünkü bu mekanizmaların doğru çalışmaması ile devlette adaleti sağlamak adına oluşturulan mekanizmaların doğru çalışmaması arasında büyük bir benzerlik vardır.
Ailede ters giden bazı durumlar sonucunda çocuk davranışlarında da bozulmalar olabilir. Çocuğa sınır konulmaması, kurallar konulmaması, her şeyin olabildiğince serbest yaşandığı ailelerde çocuklar değişik tepkiler verirler. Bu durum bazen çocukluk depresyonu, dikkat dağınıklığı, kaygı hali, davranım bozukluğu bazen de hiperaktivite olarak kendini gösterebilir.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu kendini kontrol edememeyle belirgin ortaya çıkan gelişimsel bir bozukluktur. Diğer isimleri Minimal Beyin Zedelenmesi, Hiperkinetik Çocuk Sendromu olarak da bilinir. Hİperaktivite ve dikkat eksikliğinin nedenini anlamamıza yardımcı olacak farklı iki görüş vardır. Bir tanesi biyolojik nedenlerden kaynaklı, yani beyinde bazı fonksiyonların normal çalışmaması veya zedelenmesi ile ilgili olduğuna dair olan, (ilaç tedavisi, psikiyatrik müdahale gerektiren) görüştür. Diğeri ise tamamen anne baba tutumlarından kaynaklı olabileceği düşünülen görüş, bunda ilaç tedavisi uygulanmaz, (terapi ve anne- baba tutumları ile çalışılır). Fakat çocukta biyolojik kaynaklı nedenlerle oluşan minimal beyin hasarından kaynaklanan bir durum olsa dahi, anne baba tutum ve davranışları çok fazla önemsenmektedir.
Hiperaktivitenin 3 temel belirtisi vardır.
1-dikkat eksikliği,
2-dürtüsellik, aşırı fevrilik, düşünmeden eyleme geçme
3-çocuğun gelişim düzeyine uygun olmayacak şekilde aşırı hareketli olmasıdır.
Genel olarak dikkat çeken belirtiler aşırı hareketlilik, yerinde duramama, kıpır kıpır olma, devamlı hareket halinde olma hali olarak tanımlanır. Bir çocuğun sanki bir motor tarafından sürekli sürülüyormuşçasına hareket etmesi gibidir. Yerlerinde otururken bile elleri ayakları sürekli hareket halindedir. Bitmez tükenmez bir enerji kaynakları vardır, tepelerde dolaşır ve tehlikeli yerlere tırmanırlar.
Dürtüsel belirtiler ise okuldan kaçma, yangın çıkarma, kavga çıkarma, izinsiz para alma, çevreye zarar verme, başkalarının hak ve hukukuna saygı göstermeme halidir. Son olarak, dikkat dağınıklığı belirtileri olan çocuk ise dersi takip etme güçlüğü, ders esnasında çabuk sıkılma, çok konuşma, ders dışı meşguliyetlerle uğraşma hali içindedir. Dikkat dağınıklığı olan çocuk sınavlarda çok basit hatalar yaparak başarısız olur.
Böyle çocukların sosyal iletişim kurmada, öğrenmede güçlük yaşaması, başarılı olmaması çok rastlanılan bir durumdur. Çünkü toplum tarafından olumlu karşılanmaz. Küçük yaşlarda hiperaktif olan çocuğa sürekli haşere, yaramaz, aile terbiyesi almamış gibi yakıştırmalarda bulunulur. Aslında durumun aile terbiyesi ile bir alakası yoktur, ailenin tutum ve davranışları ile ortaya çıkan bir süreçtir.
Çocuklar doğdukları andan itibaren çeşitli taleplerde bulunurlar. Bu talepler yerine geldiği zaman kendini çok huzurlu hisseder, anne bebek arasında kurulan güvenli bağ, kucağa alınma, emzirilme, altının değiştirilmesi, gibi talep ve ihtiyaçların karşılanması ile gerçekleşir. Zamanla bebek çocukluk dönemine doğru geçer ve çeşitli taleplerde bulunur. Anne baba bu talepleri sürekli, her fırsatta ve her mekânda karşılamaya çalıştıkça, çocukta her istediğinin olmasına dair oluşabilecek beklenti sınır tanımaz bir hal alır. Oyun parkında bir çocuk ağlamasın diye bir sürü çocuk sırada beklerken, herkesten fazla süre salıncakta sallanması da buna dâhildir. Böylece kendi ailesinde engellenme ile karşılaşmamış çocuk, ilk olarak okulda kural ve sınırlarla, otorite ile karşılaşınca, dürtü bozukluğu ve dikkat dağınıklığı belirtileri gösterir. Sonrada okul rehberlik servisi tarafından psikolojik destek alması önerilir.
Bu durumla yüzleşmek aile için zordur. Çünkü destek almaya geldiklerinde de genellikle ilk söyledikleri “biz çocuğumuzun bütün istediklerini yerine getirdik, gene de böyle oldu”. Aslında çocuk yetiştirirken çare olarak düşünülen bu yöntem sorunun ta kendisidir. Çocuk sınırlarla karşılaşmalı, yaşına uygun sorumluluklar almalı, çocuk yanlış davranışları karşısında olumlanmayacağını bilmeli. Ne olursa olsun çocuk her zaman sevilesi bir varlık olduğunu ve varlığının değerli olduğunu hissetmelidir. Bir babanın çocuğuna işten eve her gelişinde bir oyuncak alması yerine, var olan oyuncakları ile birlikte oynayarak vakit geçirmesi, koskoca bir oyuncak dükkânı ile eşdeğerdedir.
| | |
|